Sadakatsizlik
İlişkilerde önemli yeri olan sadakatsizlik konusuna değinmek istiyorum. Güven duygusunun ihlali söz konusudur. Çok farklı tanımlamaları olsa da bireylerin kültürel yapıları içinde sadakatsizliği nasıl algılladıkları önemli rol oynar. Geçmişten günümüze kadar taşınan ve her yeni kuşakta da varlığını sürdüren bir durumdur. Sadakatsizlik sonrasında ilişkinin sağlıklı yürütülme ihtimali var mıdır? Ne dersiniz?
İşte bu sorunun cevabı kişiden kişiye ve içinde yetiştiği kültürün etkisiyle farklılıklar gösterir. Öncelikli olarak her iki tarafın da sorunu aşmaya gönüllü ve istekli olması önemlidir.
Bir çift terapisti olarak konuya baktığımda, sürecin şu şekilde ilerlediğini görüyorum. İlk karşımıza çıkan ret etme ve inişli çıkışlı duyguların yaşandığını gözlemleriz. Sonrasında durumun kabulü ile gelişen depresif duygular ve bununla birlikte ilişkinin yok olduğunun düşünülmesi gibi en olumsuz otomatik düşünceler yaşanılır. İlişkide yeniden güven oluşturulunca, çiftin içinde oluşan umut ile gelecek yeniden yapılandırılır.
Sadakatsizlik üzerine yapılmış birkaç çalışmadan söz etmek isterim.
Sadakatsizlik, pek çok araştırmaya konu olmuştur. Scheinkman (2005), sadakatsizlik yaşantısının ne kadarının söyleneceği üzerinde durmuş ve bu konuda hiçbir açıklama yapmayı zorunlu görmezken, kişilerin kendilerinin konuşulacak miktarı belirlemelerine saygı göstermiştir. Başka bir yaklaşımda, yaşanılan durumun şeffaf bir şekilde paylaşılması gerektiği, sır olarak kalırsa tedavinin mümkün olamayacağı ifade edilir.
Sadakatsizlik dile getirilip kabul edildikten sonra tedavi sürecine geçilir. Davranışçı çift terapisi, duygu odaklı terapi, birleştirici davranışçı çift terapisinin umut verici sonuçlar verdiğini (Blow 2008) ve sadakatsizlik sorunu ele alındığında çiftlerin genel stres seviyelerinde önemli ölçüde azaltıcı etki gösterdiği görülmektedir.
Aynı şekilde bağışlanma odaklı bilişsel davranışçı yaklaşımın çifti güçlendirici olduğu kadar aynı zamanda önleyici rolünün olduğu da görülmektedir. Bağışlama, çiftlerin darılma, öç alma, cezalandırma gibi daha kısır döngüye iten davranışlara kapılmalarını engeller. Özellikle olumlu bağışlamanın karşıdaki eşte anlamayı arttırdığını, kızgınlık duygularının azaldığı gibi ve evlilik doyumu ile ilişkili olduğu görülmektedir.
Sadakatsizliğin en çok desteklenen yaklaşımlarından biride Synder, Baucom ve Gordon (2008) tarafından geliştirilen bütünleştirici bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım üç aşamadan söz etmektedir.
1- İlk etki ile uğraşma: Bu aşamada eşlere ilişkilerdeki kriz durumlarındaki duygularını yönetme ve karar verme becerileri ele alınır.
2- Bağlamı açıklama ve anlam bulma: Eşlerin ilişkilerini ve ilişki dışındaki koşullarda kendilerini evlilik dışı ilişki yaşamaya yatkın kılan etmenleri incelemeleri rehberlik edilir.
3- Hayata Devam Etme: Bu aşamada ise, bağışlama ile ilgili düşünceleri su yüzüne çıkartılır. Evlilik dışı ilişkide yaraları sarma çabaları ele alınır. Ayrıca, kendilerine, gelecekteki sadakatsizlik durumlarından korumak için evliliklerini güçlendirecek müdahaleler öğretilir.
Bunları yaparken çiftler arasında ilişkileri için umut uyandırmak önemlidir.
Sadakatsizlik bir halk sağlığı sorunu olarak ele alınıyor olsaydı, bir salgın olarak nitelendirilirdi. Nitekim sadakatsizlik, her yeni kuşakta yaygın olan bir durumdur. Sizce bu yaygınlığın nedenleri nelerdir? Kendi yaşantınızda ailelerin bundan nasıl etkilendiğine şahit oldunuz mu?